Mahkeme

      Koridorun bir köşesinde duvara yaslanmış, mübaşirin kendini çağırmasını bekliyordu. Mahkemeye ilk defa gelmişti. Bacakları zayıf bedenini zor taşıyordu, bu salonda olmaktan utanıyor, içinden: ”Allah’ım tanıdık kimseyle karşılaşmayayım.” diye dua ediyordu. Duvar tarafına yan dönmüştü, yemenisiyle yüzünü saklıyordu. Rahmetli eşi, yaşasaydı bu sıkıntı başına gelir miydi? Çıkardı babasının karşısına: “ Ne istiyorsun bizden?” derdi. Beş çocukla dul kalmanın zorluğu tarif edilemezdi. Kayınbabasının ölçüyü kaçıran davranışları dayanılır gibi değildi. Kocasını kaybettikten sonra ne yapsa suç oluyor, ağza alınmayacak hakaretlere uğruyordu. Çevrede hatırı sayılır kişiliğe sahip kayınbaba gelinine ve torunlarına yardımcı olduğunu anlatmış, herkesi buna inandırmıştı. Herkes genç dul kadını saygısız olarak tanıyordu. Mahkeme kağıdını alınca neye uğradığını şaşırmıştı.
      Mübaşir mahkeme salonunun girişinde durup salondakileri göz gezdirip gür çatallı sesiyle sırası gelenleri mahkemeye çağırıyordu. Mübaşir kapıda belirince kalbi küt küt çarpmaya başlıyor, kendi adı okunmayınca derin bir nefes alıyordu. Bu rahatlama üç beş dakika sonra yerini yine korkuya bırakıyordu. Mübaşir mahkeme salonunun kapısında belirdi, bu sefer adım okunacak galiba, dedi. Mübaşir, koridorda bekleyenleri şöyle tepeden bir süzdü, ağzı yırtılırcasına:
       —Bekir kızı Rahime Demir, diye seslendi. Genç kadın, sendeleyerek salona doğru yürümeye başladı, aklından binlerce düşünce geçiyordu: “Ya mahkûm olursa çocukları ne olacaktı, kim bakacaktı?” Bacakları titriyordu, basma uzun eteği, zorla adımladığını saklıyordu. İçinden gelen bir sesle irkildi, her şeyi bir anda farklı düşünmeye başladı, analık duygusuydu bu:
       —Yavrularımı yalnız bırakmak mı asla! dedi içinden. Sendeleme yerini cesur adımlara bıraktı.
       —Hâkim de Allah’ın kulu, anlatmalıyım gaynatamın huysuzluğunu, bana zulmünü, dedi. Mübaşirin gösterdiği yere geçti, kendinden emin dikildi hâkimin karşısına. Hâkimle göz göze geldi, soru sormasını bekliyordu, Hâkim burnunun üzerinde duran okuma gözlüğünü eline alarak,
       —Kızım kayınpederinin bahçesini kesip neden tarla yaptın? Genç kadın bu soru üzerine rahat bir nefes aldı, bu sorunun cevabına hazırlanmıştı, soruya cevaplamadan soru sordu:
       —Hâkim bey, kaç evladınız var? Bu soru hâkimi şaşırttı, alışık olmadığı bir durumdu, sinirlenerek,
       —Sen soru sormayacaksın, benim sorularıma cevap vereceksin, dedi. Rahime bir an sessiz kaldı, bozuntuya vermeden,
       —Haklısınız, soru sormamam gerekiyordu, affediniz kabalığımı, evlatlarımı bakmak zorunda olduğum için bahçeyi kesmek zorunda kaldım. Gocamı kazada kaybettim, beş çocuğumla dul kaldım. Gaynatamın gocama gösterdiği iki dönüm arazinin içinde ev yaptık, yuva kurduk. Gocam balığa çıkar, geçinir giderdik. Gocam rahmetli olunca hiçbir gelirimiz kalmadı. Gaynatam bahçenin ürünlerini kendi topladı, bize vermedi. Evin yanında birkaç yüz metre karelik tarla yapmama razı oldu. Beş çocukla nasıl geçinecem dedim, hâkim bey? gaynatamın müsaadesiyle kestim bahçayı, tarla yaptım; fasile, bostan, domates, batlıcan yetiştirdim, sattım parasıyla çocukların eksikliklerini aldım. Napim hâkim bey, Allah kimseyi dara düşürmesin. Gaynatam tarladan kazandığım paranın yarısını istedi, veremedim, çünkü yetişmedi, bana kızıp hesaplaşacaz senle, dedi. Mahkemeye verdi. Hâkim genç kadına,
       —İzin istedin mi, tarla yapmak için?
       —Az önce de söledim, helbette, yarı yarıya bölüşmek şartıyla anlaştık, fakat sözümü tutamadım, başka borçlarım vardı, önce onları verdim, gaynatama olan borcumu ödeyemedim. Marul, soğan diktim; satıp gaynatamın borcunu ödicem, torunlarını aç koymadım, buna binlerce şükrediyum. Sözümü yerine getirememin helbette cezası vardır, adaletinize güveniyum hâkim bey! dedi, hâkimin ağzından çıkacak sözleri beklemeye başladı. Hâkim birkaç dakika sessiz kaldı, kayınpedere işaret ederek,
       —Gelinin bahçeyi müsaadenle kesmiş, doğru mu?
       —Eeeeevet, dedi, kayınpeder.
       —Razı olduğun halde neden şikâyet ettin?
       —Paramı vermedi ondan.
       —Tarım alanına zarar vermek konusunda dava açtın, dedi. Hâkim kayınpedere çok kızmıştı, mahkemeyi meşgul etmenin doğru olmadığını, bir daha yaparsa bunun affedilmeyeceğini anlattı. Geline dönerek,
       —Kızım aferin sana. Bu memlekette senin gibi kocaman yürekli analar var oldukça evlatlarımız güven içinde kimseye muhtaç olmadan büyüyecekler. Ne kadar güzel çalışmadır ki iki dönüm tarlayla çoluk çocuğa yetmek, önceden kalan borçları ödemek. Marullar, soğanlar yetişince unutma bir müşterin de benim, dedi. Rahime Gelin salondakilerin hayran bakışlarının farkında değildi; utanarak, çekinerek girdiği salondan gururla ayrılırken Hâkime, savcıya ve kâtibe dua ediyordu.

29/08/2020- BULANCAK
Haluk YEŞİLTEPE

Haluk Yeşiltepe

Öğretmen - Yazar - Şair at MEB
Yazıları ve şiirleri üreten Haluk Yeşiltepe 1960 yılında Ankara’da doğdu. 1966 yılında ilkokula başladı. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Bulancak’ta bitirdi. Trabzon Fatih Eğitim Enstitüsü Türkçe Öğretmenliği Bölümünden 1980 yılında mezun oldu. İlk şiirini 1974 yılında yazdı. Mahalli gazete ve dergilerde, şiirlerini ve yazılarını yayımladı. Öğretmen olarak Yozgat’ta, Giresun merkezde, Bulancak ilçesinde çalıştı. Mesleğine devam etmektedir.Evli ve iki kızı vardır.
Haluk Yeşiltepe

Latest posts by Haluk Yeşiltepe (see all)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ilgili yazı

KorkuKorku

İki kafadar oyuna dalmıştı. Akşam ezanını duyunca geç kaldıklarını fark ettiler. Nasıl gideceklerdi? Eve giden yol patikaydı ve ağaçlıktı. Karadeniz köylerinden biri olduğu için birkaç km yolda iki, üç ev

BaşarıBaşarı

      İkinci dönemin ilk haftasıydı, öğretmen tahtada işlem yapıyordu. Gözleri sessiz, iyi huylu, dersleri zayıf olan Ali’ye takıldı. Her zaman olduğu gibi öğrencisi dalgındı. Öğretmen, dersi anlayıp anlamadığını sordu. Ali anlamadım,

Şantiyede Geçen TatilŞantiyede Geçen Tatil

      Tatil başlamıştı, arkadaşlarla buluştuk, eğlenmek ve gezmek istedik. Kararımızı vermiştik, bir gün sonra eğlenecektik. Babamdan para istedim, günlük harçlığımı verdi:       ─Yetmez, bu para       ─Neden yetmez?       ─Denize gideceğiz, yemek yiyeceğiz, yanında