Şantiyede Geçen Tatil

      Tatil başlamıştı, arkadaşlarla buluştuk, eğlenmek ve gezmek istedik. Kararımızı vermiştik, bir gün sonra eğlenecektik. Babamdan para istedim, günlük harçlığımı verdi:

      ─Yetmez, bu para

      ─Neden yetmez?

      ─Denize gideceğiz, yemek yiyeceğiz, yanında da bir şeyler
içeceğiz, dedim. Babam verdiği harçlığı istedi. Ben daha fazla vereceğini
düşünerek geri verdim.

      ─Aha sana para, diye el işareti çekti. Önce şaka yaptığını
sanmıştım.  Arkadaşlara rezil olacağımı
dile getirdim, fakat fayda etmedi:

      ─Benim paramla eğlenemezsin, kendin kazan istediğin gibi
harca, dedi. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Babama yalvarmam sonucu değiştirmedi.
İnşaatta çalışmamı söyledi. Arkadaşlarla buluştuk, hepsi benim gibiydi.

      Ertesi gün
dayımın inşaatına gidip çalışmaya başladım. Dayım beni işçilerden farklı
görmüyordu, oysa çocukken onun göğsünde uyurdum. İçimden dayıma ve babama çok
kızıyordum. Birkaç gün çalışıp kazandığım parayı harcayacaktım. Benim hesaplar
tutmadı, dayım istihkak almadığını söylüyor:

      ─Paraya ne ihtiyacın var? Sana bakkal, manav, kasap
gösterdim, ihtiyacın olanı al hesabıma yazdır, dedi. Çaresiz çalıştım,
şantiyede bütün işler üzerime yıkıldı. İnşaata giren tüm malların; alımı, stok
durumu. İşçilerin devam, devamsızlıkları. Nakliye. Kısacası dayımın yokluğunda
inşaatın yönetiminden sorumluydum. Tatil yapmayı hayal ederken yoğun bir
çalışma ortamının içinde buldum kendimi. Haftada bir gün tatil vardı; bu
tatilleri de değerlendiremedim, çünkü dayım mutlaka bir iş bulurdu.

      Okulun açılmasına iki gün kalmıştı, dayımın
gelmesini bekliyordum. Alacağım ücretin toplamı 4500 liraydı. Akşama doğru dayım
geldi:

      ─Seni yolcu edeyim, dedi. Beş yüz lira verdi. Ne diyeceğimi
bilemiyordum. Sinirden kızarmıştım, kızdığımı fark eden dayım :

      ─Unutuyordum oğlum, ücretini hesabına yatırdım. Her ayın
birinde eşit taksitlerle hazirana kadar alacaksın, bu kadar para üzerinde
olmaz, dedi. Hesap cüzdanını elime sıkıştırdı. İnşaatla ilgili bilgileri
verdim. Cüzdanı açtım, gözlerime inanamadım. Alacağımın iki katı hesabıma
yatmıştı, dayım işçilere bir şeyler anlatıyordu,  gülümseyerek:

      ─Neden şaşırdın, yanlışlık mı, var?

      ─Hayır dayı fazla yatırmışsın, beş yüz verdin hesapta dokuz
bin var.

      ─Sana çift yevmiye yazdım, çünkü işin ağırdı, şantiyenin tüm
yükünü sen taşıdın, beş yüz lira harçlığın güle güle harca, bu öğretim yılında
kimseye muhtaç değilsin, dedi. Sevincimden dayımın boynuna sarıldım. Dayım:

      ─Bekle otogara seni götüreyim, biraz sonra çıkacağım, dedi.
Arabaya bindik, otogarın yolunu tuttuk. Yolda giderken dayım üniversite
anılarından söz ederek bana tavsiyelerde bulunuyordu. Para kazanmanın keyfini
yaşıyordum. Şantiye- otogar arası yakındı,10 dakikada vardık. Babam terminalde
beni bekliyordu:

      ─Oğlum yarın gidebilirdin neden acele ettin?

      ─Baba yarın ders kayıtlarını yaptıracağım, gitmem gerekiyor,
dedim.

      Babamla
ve dayımla vedalaşıp otobüse bindim. Eğlenme hayalim bir yıl sonraya kalmıştı. Üç
aylık yaz tatilinin yorgunluğundan derin bir uykuya dalmışım, muavinin
omuzlarıma dokunup beni uyandırdı:

      ─Kalk birader geldik, dedi. Otobüsten inip okula doğru
yürüdüm.

Haluk Yeşiltepe

Öğretmen - Yazar - Şair at MEB
Yazıları ve şiirleri üreten Haluk Yeşiltepe 1960 yılında Ankara’da doğdu. 1966 yılında ilkokula başladı. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Bulancak’ta bitirdi. Trabzon Fatih Eğitim Enstitüsü Türkçe Öğretmenliği Bölümünden 1980 yılında mezun oldu. İlk şiirini 1974 yılında yazdı. Mahalli gazete ve dergilerde, şiirlerini ve yazılarını yayımladı. Öğretmen olarak Yozgat’ta, Giresun merkezde, Bulancak ilçesinde çalıştı. Mesleğine devam etmektedir.Evli ve iki kızı vardır.
Haluk Yeşiltepe

Latest posts by Haluk Yeşiltepe (see all)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ilgili yazı

BaşarıBaşarı

      İkinci dönemin ilk haftasıydı, öğretmen tahtada işlem yapıyordu. Gözleri sessiz, iyi huylu, dersleri zayıf olan Ali’ye takıldı. Her zaman olduğu gibi öğrencisi dalgındı. Öğretmen, dersi anlayıp anlamadığını sordu. Ali anlamadım,

Umutlarını yok eden bu dönem elbet sona erecekti. Derin yarasını iyileştirmesi gerekiyordu. Güçlü olmalıydı, dimdik ayakta durmalıydı. Engeller her zaman olacaktı, mücadeleden asla vazgeçmeyecekti. Bu düşünceler rahatlatmıştı genç kızı.

Güçlü OlmakGüçlü Olmak

      Uzun bir yolculuğun ardından Kadriye, Millî Eğitim Bakanlığına ulaşmıştı. Bakanlığın giriş kapısının önü geniş bir alandı. Burada okul arkadaşlarıyla karşılaştı. Arkadaşlarına atama çağrıları gelmişti, ama Kadriye’ye çağrı ulaşmamıştı. Tarif edilemez

KorkuKorku

İki kafadar oyuna dalmıştı. Akşam ezanını duyunca geç kaldıklarını fark ettiler. Nasıl gideceklerdi? Eve giden yol patikaydı ve ağaçlıktı. Karadeniz köylerinden biri olduğu için birkaç km yolda iki, üç ev