YARIŞMA

Sevinçten bir sağa, bir sola trafiğe aldırmadan koşuyordu; korna seslerini, fren gıcırtılarını, sürücülerin okkalı küfürlerini duymuyordu. Bu koşu kaldırımdaki bazı kişilerin dikkatini çekiyordu, arkasına ve önüne bakıyorlardı; ne kovalayan vardı, ne de kovaladığı biri. Yarışmaya katılmış gibi koşuyordu,Salim’I görenlerden kimisi de, üşüttü, diye düşünüyordu. Koşarken bir gence çarptı, genç :
—Dikkat etsene bee! demesiyle kendine geldi, gülmeye başladı, ortada hiçbir şey yokken, bu sevinç gösterisi de neydi?
—İnşallah tanıdık biri görmemiştir beni, herkesin diline düşerim, sanki ilanını okuduğum yarışmada birinci oldum, ödülü aldım, üstelik deli taylar gibi tepinerek koşuyorum, diye kendi kendine konuşuyordu. Ödülü kazanırsa borçlarını ödeyeceğine kısa da olsa bir tatil yapacağına inanıyordu. Aklını meşgul eden, bu yarışmada dereceye girip, ödülü nasıl alabileceğiydi. Konu çevreyle ilgili fotoğraf yarışmasıydı, düşünmeye başladı;
—Güzel bir doğa fotoğrafı çeksem olmaz, dağların fotoğrafını çeksem olmaz, temiz bir cadde fotoğrafı çeksem yine olmaz, çok sıradan. Ne yapmalı? Hep güzellikleri düşündüm, kirlenen çevre fotoğrafı daha etkili olur. Baca dumanı, kanalizasyon, denizlerde ve akarsularda ölen balıklar, fabrika atıkları, evsel ve tıbbi atıklar doğadaki cam kırkları ve poşetler… Bu ne ya! Çevrenin içine ettiler, dedi. Bir süre donup kaldı, elini alnına koydu,
—Hay aklımı seveyim içine eden adam. Güzel bir manzaraya ya da önemli bir yere büyük tuvaletini yapan adam fotoğrafı… Vallahi ödülü alır mı alır, kimsenin aklına gelmez, yaşasın, yaşasın! dedi. Sevinçten caddede attığı “yaşasın” haykırışı, herkesin dönüp kendisine bakmasına neden oldu. Nasıl çekebilirdi, bu fotoğrafı? Allahım, akıl ver! Yemyeşil kırlarda tuvaletini yapan adam ilgi çeker mi? yok ya ilgi çekmez, herkes kırlara ol orta ediveriyor, orman dersen yolu düşen herkes illaki içine eder. Ah kafa, bul bir şeyler! dedi içinden.
Birkaç gün ne yapabilirim? Düşünceleriyle dolaşırken kendini şehrin plajında buldu. Sekiz km yol yürüdüğünü fark etmedi. Denizi ve sonbaharın dağlardaki renk cümbüşünü seyretti, bu seyir aklına çocukluk anıları getirdi. Yürüdüğü yol boyunca uzanan geniş, parlak kumsal canlandı gözünde. Her gün burada denize girerlerdi; şimdi senede birkaç kez ancak girebiliyor, sahilde koştukları günler, dalgaların ıslattığı kumsala çizdikleri kalpler ve kalp içine platonik aşklarının adlarını yazmaları film şeridi gibi canlandı gözünde. Batan güneşi izliyordu, denizin üzerinde güneşin ışıkları raks ediyordu, büyüleyiciydi doğanın muhteşem görseli, masalların mutlu sonlarıydı sanki:
—Hiç bitmese bu mutluluk, dedi. Bir müddet sonra hava karardı, kasım ayı olduğundan sahil bomboştu, hava soğumuştu, üşümüştü. Omuzlarıyla başı bir, başını öne eğince hafiften kambur, elleri ceplerinde silüeti şehre doğru hızlıca yürüyordu. Iki saate yakın yüüdü, gecikmişti. Evde merakla bekleyen eşi sertçe;
—Neredeydin, dedi. Açtı ağzını, yumdu gözünü; neler neler saydırdı, her zaman olduğu gibi eski defterler açıldı. Salim eşinin bu tavırlarına ses çıkarmıyordu. Çocuklarının önünde tartışmazdı, haklı da olsa, haksız da olsa hep Salim özür dilerdi. Bu akşam hatalıydı, gecikmişti, özür diledi. Eşi dargınlığını sürdürüyordu, merakını yenemedi:
—Ne oluyor, neden geciktin?
—Ödüllü fotoğraf yarışmasına gireceğim, bunları düşünürken plaja kadar yürümüşüm, birinci olursam, bayağı rahatlayacağız.
—Halen, hayal dünyasındasın!
— Bu ödülü mutlaka alacağım.
—Nah alırsın, dedi. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra eşi dayanamadı, yarışmanın konusunu öğrendi, konuyla ilgili düşüncelerini sinirli bir sesle;
—Sahilde dolaşırken plaja eden adam fotoğrafı çekmek aklına gelmedi mi? Geri zekalı seni, aklıma edeyim seni sevdim de evlendim, “Kız aklı su aklı.” demişler. Bir müddet sonra, Salim eşine sarılarak sevinç naraları atmaya başladı;
—Aşkım aklını seveyim, günlerdir düşünüyorum aklıma böyle bir fotoğraf çekmek gelmedi.
Eşi;
—Vallahi de billahi de manyaksın, laf olsun diye söyledim, üzerine yattın. Ayol, eden adam kim olacak? Allah’ım bu adama akıl ver! Ne yapacağım? dedi, adam karısına sarılıyor, kadın onu itiyordu;
—Sevgilim buldum bile, bizim çaycıyla bu işi halledeceğim,dedi. Eşi bu söyleme kulak asmadı, yatmaya gitti. Eşinin peşinden Salim de gitti, fakat eşi yatağa almadı, kanepede yatmasını söyledi.
Ertesi gün çaycıya yarışmadan bahsetti. O, böyle bir yarışmayla ilgisi olmadığından anlatılanlara kulak asmadı. Yardımcı olana ödülün yarısını vereceğini söyledi; yaklaşık dört asgari maaş edeceğini bildirdi. Çaycı para bahsini duymadı bile. Söylenen değer gerçek ödülün dörtte biriydi. Salim alçak bir sesle:
—Fotoğrafını çekeceğim sen olur musun? dedi. Bir müddet çaycı sessiz kaldı, dinlemediğini söyleyemezdi;
—Fotoğraf kısmını kaçırmışım,nasıl bir fotoğraf çekeceksin? dedi. Salim tekrar tekrar anlattı, fakat çaycıdan beklemediği bir tepki gördü. Yüzü, hatta boğazı bile kızarmıştıı, sinirden titredi, dişlerini gıcırtdattı, kaşlarını çattı, gözlerini kıstı ve masaya yumruğunu sertçe vurdu;
—Türkiye’ye benim poponun fotoğrafını göstereceksin demek, sen beni ne zannettin? dedi. Içeriden çıktı, az sonra bıçak elinde içeri girdi, azgın boğa nefesi alıp verdi;
—Namusuma göz koyacak adamı doğrarım, çekecen mi lan, fotoğrafı! dedi. Salim korktu;
—Sakin ol! Yanlış yapma bıçak da ne? hapislerde mi çürüyeceksin? dedi. Çaycı durdu, çocukları geldi gözünün önüne. Hapsolmaktan ürktü, kendini toparladı:
—Bir daha böyle bir sey deme keserim valla! dedi. Salim derin bir nefes aldı:
—Bir iş ortaklığı kuralım dedim, teklifimi geri çekiyorum, özür dilerim, dedi. Salim, çaycının gönlünü almak için, bir hayli dil döktü. Çabası sonuç verdi, çaycının kızgınlığı geçmişti, sakinleşmişti, yarattığı kargaşadan dolayı hiçbir şey öğrenememişti, merak ediyordu. Biraz önceki fırtınalı, bıçaklı çıkıştan sonra nasıl soracaktı, içi içini kemirmeye başlamıştı. Salim, yarışma fotoğrafında kimi çekebileceğini düşünüyordu. Ikiside düşüncelere dalınca sessizlik oldu, çaycı ellerini kenetledi baş parmaklarıyla daire çiziyordu, sıkılınca böyle yapardı, ofladı pufladı, dayanamadı;
—Merakımdan soruyorum, bana ne kadar pay verecektin? Gerçi böyle fotoğraf asla çektirmem, belki parayı duyunca çektiren birini buluruz, dedi. Salim’in aradağı fırsat doğmuştu. Bu durumu değerlendirmeliydi:
—Senin dört aylığın kadar pay olacak.
Çaycı:
—Dört maaş bir fotoğraf için iyi para valla! Çok adam çıkar; neler neler çıkar, dedi. Teklifi yinelemesini içten içe istiyordu, bayağı sıkıntıları vardı; iki aylık kira borcu duruyordu, ev sahibi sürekli sıkıştırıyordu… Fotoğrafı arkadan çektirse İsmail’in olduğunu kim bilebilirdi ki? Tereddüt içindeydi; işi anlamadan, değerlendirmeden, adama bağır çağır, hele de bıçak çek, adamı korkudan mosmor et, şimdi ısrar etsin diye bekle, olacak iş miydi? Kendini toparladı;
—Fotoğafta yüz görünmeyecek değil mi? diye sordu. Salim sırt kısmının görüleceğini, başında geniş terekli şapka olabileceğini, çektiren kişinin asla deşifre olmayacağını anlattı. Bunun üzerine çaycı heyacanını yenemedi:
—Dört asgari maaş niye ele gitsin ki bu dar günlerde… Ben çektiririm fotoğrafı, seni yanlış anladığım için özür dilerim, Allah’ım, bana ne güzel fırsat verdin! Allah senden razı olsun Salim Bey, dedi. Salim şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Adamdaki dönüşü, kendisine yaptığı duaları anlamaya çalışıyordu. Aralarında geçen tatsız olayı unuttuğunu söyledi, eliyle çaycının sırtına dokundu. Fotoğraf çekme işini anlatmaya başladı. Hafta sonunda çaycının büyük tuvaleti geldiği zaman fotoğraf çekilecekti. Tatil günleri kırk yıllık dost gibi plajın oralarda dolaşıyorlardı, onları tanıyanlar için bu ilişki merak konusuydu, bazı dedikoducular çeşitli anlamlar yüklüyordu.
Tuvaleti geldiğinde plaja koştular, birileri denk geldi, tanıdıktan kurtulmak amacıyla ayaküstü roller yapıldı, yalanlar birbirini izledi. Çaycı dayanamayıp birkaç kez tuvaletini tenha yerlerde yaptı. Yarışma zamanı yaklaşıyordu, fotoğraf çekillemezse bütün hayaller uçup gidecekti, borçları ödemede sıkıntılar da devam edecekti. Birkaç gün içinde fotoğraf çekilmeliydi. Hafta arası izin aldılar, plaja gittiler, uygun ortamı yakaladılar. Salim fotoğrafı çekti. Çekim gerçekleşince Salim ve çaycı plajın kumsalında sevinçten zıplamaya başladılar. Bir an önce gitmeliydiler, birisi görürse laf eder korkusuyla çıktılar kumsaldan. Fotoğraf komşu ilçede tab ettirildi, yarışmaya gönderildi. Fotoğraf çökmüş adamın kıçından kakası kumsala düşmek üzereydi. Fotoğrafın derinliğindeyse güneş denizin ufkunda, yarısı suda, yarısı gökteydi. Bakılan noktaya; kırmızı, sarı ve yaldızlı renkleri, suda ritmini yansıtarak akıyordu sanki. Her ikisi de sonuçları beklerken heyacanını gizleyemedi. Bu durum tanıdıklarında merak uyandırıyordu.
Sonuçlar açıklandı, Salim’in fotoğrafına ikincilik ödülü verildi, Salim ödülü almak üzere Ankara’ya çağrıldı, ödülünü aldı. Çaycı dört maaş karşılığı fotoğraf çektirdiğini, anlaşmaya uymazsa sıkıntı yaşatacağını dile getirdi, parasını aldı; bu durum Salim’i mutlu etmedi, ödül üçte bire düştü, hayalleri yıkıldı. Borçlarının bir kısmını ödeyebildi, tatil hayallerini erteledi, sözünü tutamadığından eşi ve çocukları Salim’e küstü.
Birkaç hafta sonra çaycı, elinde sopa niyetine demliği kaldırmış;
—Hani, benim olduğumu kimse anlamayacaktı! yakalarsam seni … diye, Salim’in peşinden koşuyordu.

Haluk Yeşiltepe

Öğretmen - Yazar - Şair at MEB
Yazıları ve şiirleri üreten Haluk Yeşiltepe 1960 yılında Ankara’da doğdu. 1966 yılında ilkokula başladı. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Bulancak’ta bitirdi. Trabzon Fatih Eğitim Enstitüsü Türkçe Öğretmenliği Bölümünden 1980 yılında mezun oldu. İlk şiirini 1974 yılında yazdı. Mahalli gazete ve dergilerde, şiirlerini ve yazılarını yayımladı. Öğretmen olarak Yozgat’ta, Giresun merkezde, Bulancak ilçesinde çalıştı. Mesleğine devam etmektedir.Evli ve iki kızı vardır.
Haluk Yeşiltepe

Latest posts by Haluk Yeşiltepe (see all)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ilgili yazı

Geleceği koymuşsun kenara, Zor mu taşımak? Vefalı dost kitapları, Hayalleri anlatan kalemleri.

Aman ÇocuğumAman Çocuğum

Çok uzaklara dalmış,Bomboş bakıyor gözlerin.Deli rüzgarlara vermişsin,Tutulamayan aklını. Geleceği koymuşsun kenara,Zor mu taşımak?Vefalı dost kitapları,Hayalleri anlatan kalemleri. Sorumluluğu yüklenmek,Çaresizlikten kurtulmak,Zamanıdır bugün.Aman, kaçırma çocuğum! About Latest Posts Haluk Yeşiltepe Öğretmen -